Aşka Dair

Aşka Dair
Yayınlama: 01.06.2023
Düzenleme: 01.06.2023 23:07
A+
A-

Bu hayatta asıl olan sevgiyi yaşayan, onu gönlünde duyan bir insanla beraber aşkın kendisidir. Tıpkı var oluşun hayatın merkezinde olması gibi aşk da yaşamın her ânına sinmiş bir hâldedir. Aşk dâimâ vardır. Aşk yok olmaz.

İnsanı zorlayan ve kısıtlayan şey kendindeki sevme ihtiyacına daima bir muhatap aramak istemesidir. Bu arayış bugün genellikle sevginin bir forma ve gösteriye dönüşmesi şeklinde beliriyor. Fakat hayatta en güzeli daima sevebilmek ve bunu bilmektir.

Her âşık kişi, içinde bulunduğu hâlin değerini bilseydi aşkına ısrarla bir muhatap arama sevdasından herhalde vaz geçerdi. Çünkü hayat bu duygunun var olduğu bir vitrin olduğu gibi insan da aşkı en yüksek mertebede hisseden eşsiz bir varlıktır. İnsanı yücelten aşkın kendisidir.

Aşk, kendisinden başka bir değerin olmadığını göstermek ister gibi onu yönelttiğimiz kimseyi giderek sıradanlığın acımasız ellerine teslim eder. Âşık, sevdiğinin sadece görünümüne yönelmişse aşk onun için hayal kırıklığından başka bir şey değildir.

Aşk haddi zatında kıymetlidir. O, evrenin, sistemin, yaratılışın kendisidir. Aşk, insanın var olma sebebidir. Varlığın yolculuğuna asıl sebep bu aşktır. “Aşk olmasıydı gökler donar kalırdı!” diyor Hz. Mevlâna. Öyleyse aşk dâimâ vardır. Onun yokluğunu kimse iddia edemez. Aşk ölümsüzdür ve asla yok olmaz. Yok olan ilgilerdir.

Aşk, yöneldiği kimseyi de kendisi gibi görmek ister. Ne var ki, insan ölümlü ve bu dünyada gelip geçicidir. Aşkı hisseden, insanın ölümsüz olan özüdür. Bu aşk ebedî bir şey olduğuna göre elbette ölümsüz ve zevali olmayan bir şeye yönelmelidir. Meselenin bu noktası galiba Mecnun’un Leyla’dan Mevlâ’ya intikal ettiği bir hâldir. Aslında hepimiz âşık olduğumuz kimsede ölümsüz ve asıl olanı ararız. Bulamayınca da aşkın bittiğinden, kaybolduğundan söz ederiz. Hâlbuki biten ilgiler, alakalardır. Âşık kişi sevdiğindeki öze yönelseydi belki görmek istediği muhatabı bulabilecekti. Hâlbuki ebedî öze değil, fani bir bedene yöneldi ve işte burada kendisinde sonsuzluk vehmettiği kişide sevginin kayboluşunun acı çehresini izledi. Eğer sevmiş ve sevilmiş olmanın güzelliğini ve bunun nasıl büyük bir nimet olduğunu düşünseydi aşkının çoğaldığını da görecekti. Fakat insan âşık olmayı, sahip olmak zannetti.

Bu anlamda aşk, duyguyu yaşamak, onu bütün güzelliği ile kalbimizde hissetmek yerine sevgiyi yönelttiğimiz kişiyi bir aksesuar gibi yanımızda gezdirme hâline evrildi. Sevince sahip olacağımız vehmine düşüldü. Sevmek sahip olmakla değil, haddi zatında “olmak”la ilgilidir. Sevdiğini gözetirsin, kollarsın, dualarınla korursun ve onu sevgiyle yüceltirsin. Aşk, seven ve sevilenin beraber yükselişidir.

Gerçekten âşık olanlar, aşkı duyanlar sevdiklerine tahakküm etmezler. Sevgilinin varoluşuna en güzel mânâ ile dâhil olurlar ve onu duygularıyla güzelleştirip zenginleştirirler.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.