Üzerinde düşünmeyeceksek konuşmanın ne lüzumu var! Hüzne, kedere, üzüntüye sebep olacaksa sözler neden söylenir!
Sessizliği bozmayalım o hâlde. Biraz kendimizi ve tabiatı dinleyelim. Istırap veren, bir yarayı iyileştirmeyen, gönlü beslemeyen sözlerden daha derin gelir şu kuş sesleri. Tabiatın sesleri daha çok huzur verir bana.
Ölü doğan sözlerden, mânâsı kaybolmuş konuşmalardan, sana ve bana iyi gelmeyen muhabbetlerden sıkılıyorum azizim. Bırak her şey anlamlı olsun. Manasız manasız konuşacak kadar uzun yaşamıyoruz dünyada. Ya bir şey öğrenelim sözlerimizden ya da sessizliği dinleyelim. Üzerinde durmayacağımız sözlerden kendimizi sakınalım artık.
Sessizliği bozmayalım. Zamana, akışa, hayata ve sessizliğe bırakalım kendimizi. Bu sessizlikte biraz yok olalım. Var olmak iddiası taşıyan şeylerden ve sözlerden sakınalım kendimizi. Huzuru duyalım beraber. Nimetleri tefekkür edip hayatın incelikleri üzerinde duralım. Hayat akıp gidiyor. Bunu anlayalım. Yormayalım kendimizi. Kupkuru sözlerin elinde heder edilmiş gönlümüzü sessizlik, yalnızlık, tefekkür ve mânâ ile besleyelim.
Geçip gidiyoruz. Mânâya, gönle, tefekküre, yani ölsek bile bize kalacak olan şeylere zaman ayırmaktan güzel ne olabilir! Bu sessizlik sürsün. Onu dinleyelim. Zaten sessiz kaldıkça bizde daima konuşan bir iç âlemin mevcudiyetini de anlamış olmaz mıyız! Ne diyor, onu dinleyelim. Zaten daima çatışacak ve konuşacak birilerini arar durur o. İşte o kişi sen olasın. Dinlerken vehimleri, nefsin sana oyunlarını ayırt edesin. Kendindeki kaynamayı göresin. Nasıl bir âlem olduğunu anlayasın. Yoksa ona buna söz anlatacağım, diye ömür mü geçer!
Sözü önce kendine anlat. Önce kendini dinle. Dışarıdaki muhabbetler içimizdeki kaynaşmayı örter mahiyette olduktan sonra konuşmanın ne önemi var ki! Gel şu sessizliği bozmayalım, onu dinleyelim.