İnsan hayatta beklentilerini azalttıkça gönlünde derin bir huzuru da duymaya başlıyor zaman içinde. Bu, bir anlamda yaşayacağımız hayal kırıklıklarının da önüne geçmek demek. Az şey bekleyince az üzülüyorsunuz ve daha çok mutlu oluyorsunuz. Bir kere hayat işleyişi itibariyle kendimizden başka kimselerden büyük şeyler bekleme imkânını pek sunmuyor bize. Reailte öyleyken durum böyle midir?
Hayat beklentilerimizi en azda tutmayı öğretmede biraz sert biraz da şefkatli bir öğretmen gibi davranır. Bu yüzden insan pek çok gönül yorgunluğu yaşayarak daha az şey beklemeyi öğrenir ve öğrenmek zorundadır. Öyleyse insanın mutluluğunun da hüznünün de sebebi beklentilerle ilgilidir. Fakat beklenti dışarıda yaşanan hayatın bizlere bir sunumu şeklinde gerçekleşir. Dışa dönük olmak, sosyal hayat ve sosyal medya bizi daima beklentileri yüksekte tutmaya zorlar. Ulaşılması gereken bir hedef, yapılması gereken bir iş ve hitap edilmesi gereken kalabalıklar vardır. Bu bir yanılsamadır ve insan giderek kendini bu hayatın cazibesine bırakır. Fakat bu hengâmede insan giderek kendini unutur. Başkaları tarafından beğenilmek, sürekli kazanmak için çabalamak ve insan mutluluğunun maddî refahta olduğunu sanmak aynı derecede bekleyişlerimizin de fazla olmasına sebep olur. Pek tabii ki beklediklerimizin bir kısmı gerçekleşmemiş olabilir, sevdiklerimiz tarafından terk edilmiş biri olabiliriz, yalnız kalabiliriz veya hayat aradığımız maddî refahı ve bunlardan geleceğini zannettiğimiz mutluluğu bize vermemiş olabilir. Bu çoğu zaman da böyledir. Öyle ki, bu dünya, zaman zaman kendisinden bir şey beklemememiz gerektiğine dair bir hikmeti, geleneksel bilgide ısrarla vurgulanan o vefasızlığını sergilemede çok hızlı davranır. Öğrenenler; bekledikçe, umdukça ve dışarıda dâimâ bir şeyleri talep ettikçe kederin, hüznün, gönül yorgunluğunun da attığını anlamış olurlar ve giderek hayatın dışarıdan ziyade özde yaşanan bir şey olduğunu fark ederler. Dünyaları elde etse mutlu olamayacak nefsin çok küçük şeylerle de tatmin olduğunu fark etmeye başlarlar. Sevginin, saygının, muhabbetin, öğrenmenin ve çalışmanın ruhu besleyen kıymetler olduğunu hissederler. Böylece beklentilerini azaltarak mümkün mertebe kendi iç alemlerindeki huzur ihtiyacına basit ama derin şeylerle cevap verme yoluna giderler. Bu demektir ki hayatta mutlu olmanın yolları kendimize anlamlı hedefler tayin etmek, hayatı dolu dolu yaşamak, öğrenmek ve bunların yanında beklentileri mümkün olan en az seviyede tutmaktır. Çünkü bekledikçe yorulan ve üzülen bir insan bekleyişlerini ve umduklarını en aza düşürmenin yollarını arayacaktır. Bu, nice bedeller ödeyerek öğrendiğimiz bir şeydir.
Böylece insan aslında kendi âleminde cevaplandırılması gereken sorularının bulunduğunu, bir itminana ermesi gereken bir gönlünün olduğunu, vicdanının daima kendisini muhakeme ettiğini, aklının bilgi ile ilişki kurması gerektiğini, kalbin sevgiyle olan bağını ve buna duyduğu ihtiyacı tez vakitte kavrayacaktır. Bunlar, esasında beklentileri makul ve en az olan insanların iç huzura giden yolda anlamlı bir yaşam öyküsüdür.