Hafta içi hemen her sabah o güzelim manzaraların içinden geçerek okula gidiyorum. Dörtdivan’dan Gerede’ye olan bu kısa yolculuklarda yol üzerinde bazı küçük sürprizlerle karşılaşıyorum. Çevrenin doğal güzellikleri hemen her seferinde bana muhteşem haller, duygular yaşatıyor. Bu güzellikleri görünce derin düşüncelere dalıyorum.
Mesela okula gidişlerimde Yeniçağa’ya yöneldiğimde bazen bir sis kümesinin içine giriyorum. Bu duman, bu sis beni büyülüyor. Derhal kendine dâhil ediyor beni. Bir an bu dumandan ayrı olmadığımı duyuyorum. Onun bir parçası oluyorum.
Bazen bir tilki ile karşılaşıyorum yolda. Onun mesafeler arasında tedirgin yürüyüşünü izliyorum. Bazen eski âşinâ ve yeni yabancı biriyle karşılaşıyorum. Selam veriyorum. Bazen köpek grupları oluyor. Üzerime geliyor birkaçı. Geçip gidiyorum. Güneşin doğumuyla beraber harikulade bir manzaraya bürünen tabiatı izliyorum. Güneş o güzelim manzaraya türlü ve renkli dokunuşlar yapıyor.
Okul dönüşlerinde bir gün batımını izlerken buluyorum kendimi. Güneşin batışı Yeniçağa Gölü üzerinde, dağların zirvelerinde ve ufakta muhteşem tablolar meydana getiriyor.
Bu kısa yolculuklarda en güzeli de geçip giden varlığı ve insanları düşünmek oluyor benim için… Ben yollardayım fakat yollar da benim içimde. Bunu anlıyorum. Yürüdüğüm veya aracımla gittiğim yollarda yolun özüme kıvrılması her zaman an meselesidir. Dışarıda görebildiğim şeylerle kurabildiğim bu bağ sayesinde tabiatın her türden zenginliği kalbime doluyor. Kısacık bir yolculuk deyip geçemeyiz. İç dünyamızda kısalık veya azlık yoktur.
İşte Dörtdivan’dan Gerede’ye gidiş gelişlerimde bunları duyuyorum içimde. Hislerin duyulması, tecrübenin yaşanması için kısa bir müddet yaşadığımız şu dünyada o kısa yolculuklarda şahit olduğum güzellikleri doğrusu şuracığa kaydetmek istedim.