Bugün yine Hacı Hacı Halil Efendi’nin türbesine vardım. Gerede ve Bolu’da pek bilinmese de Halvetiyye erkanı içerisinde o Geredeli Aziz diye de bilinir.
Her nedense Geredeli Aziz’i ziyaretlerimde gönlümde derin bir huzur beliriyor. Sakinleşiyorum burada. Bir kere zihnime ağırlık veren düşünceler beni yavaş yavaş terk ediyor. Sanki kafamda taşıdığım o mental yorgunluk giderek benden uzaklaşıyor. Çok uzak bir hatıraya dönüşüyor. Her seferinde buradan zihnim ve gönlüm hafiflemiş olarak ayrılıyorum.
Varlık sanki bir uğultuymuş da o yavaş yavaş beni terk ediyor türbede otururken. Bunu Hacı Halil Efendi’nin türbesini ziyaretlerimde hissediyorum. Beş yıldan beri zaman zaman türbesine gidiyor ve onun hayatını tefekkür ediyorum burada. Bir evliyanın böylesine münzevi yaşaması, bununla beraber pek tanınmaması beni daima cezbediyor.
Hacı Halil Efendi neticede bilinmeyi pek tercih etmemiş. Münzevi bir hayatı, yalnızlığı tercih etmiş. Onun türbesinin yapılması bile Sultan İkinci Mahmud’un Geredeli Aziz’i tanıması ve irfanının derinliğine şahit olmuş olmasının eseridir, diyebilirim.
Bu türbeye geldiğim vakit biraz da kendi hayatımı ve yaşadığım şu zamanı tefekkür ederek vakit geçiriyorum. Bir muhasebe hâli diyebilirim buna. Belki de kendimle sessizce buluşmalarım…
Neticede ben Hacı Halil Efendi’nin türbesinde bulunmaktan ve orada bir müddet kalmaktan huzur buluyorum. Bu benim elbette tamamen şahsi duygularımdan oluşan bir hal ve nihayet özümün benden bir talebidir. Modern hayatın yoğunluğundan yorulan insanlar için bir mezarın başında, bir türbenin içinde eski zamanlarda yaşamış bir erenin hayatının tefekkür etmenin pek bir şey ifade etmediğini de biliyorum. Fakat önemli olan huzûru bulmaktır. Geride kalan değişip duran görüntülerden ibarettir.