Huzurda olmak her iki anlamda da anlaşılabilir. Birisi elbette insanın huzurlu olması, diğeri de bir kimsenin daima yüksek bir bilinçle İlâhî olanın huzurunda olduğunu bilerek farkındalığının yüksek bir halde bulunmasıdır.
İnsan bazı yerlerde ve zamanlarda huzurda bulunduğunu düşündüğü vakit hayat her nedense daha anlamlı bir şekilde yaşanıyor. Gönle bir sükûnet ve derinlik geliyor. Etrafımızda bulunan şeyler daha derin bir duyguyla hissediliyor. Çünkü hiçbir şeyin bütünden ayrı olmadığını biz huzurda bulunduğumuz bilinciyle yaşarken hissederiz.
Huzur sadece gönlümüzde duyduğumuz bir his değil aslında hayatımıza yön veren bir bilinç seviyesidir. Düşündüğümüz, gördüğümüz yaptığımız, hissettiğimiz hiçbir şey kaybolmuyor. Bu yüzden huzurda bulunduğu bilincini taşıyan bir insan elbette yaptıklarını da hissettiklerini de daha yüksek bir dikkatle ve derin duygularla yaşamaya başlayacaktır. Yani geride huzur içinde va anlamlı yaşanmış bir hayat bırakmak isteyecektir.
Aslında bizler o hali içimizde duyan, bunu çoğu zaman yaşamaya çalışan varlıklarız. Huzurda bulunduğumuz bilincini taşımamak veya ondan uzak bulunduğumuzu düşünmek bile insanı huzursuz edici bir şeydir. Yani huzur insanda daima vardır ve insan huzurdan asla ayrı değildir. Onun sadece bir farkındalık duygusuyla aktif edilmesi gerekir.
Vicdanımızı ve gönlümüzü besleyen, insana güç veren bir hayat için daima huzurda bulunduğumuz bilincini kabul etmek ve her türden varlık gibi insanın da çok kıymetli bir emanet taşıdığına inanmak gerekir.
Varlıklar yüksek bir bilincin kademe kademe bu dünyaya yansımış hali olabilir. Onlar bir bütünün çok anlamlı parçalarıdır belki. Bütünü parça parça gören de bizleriz. Fakat onları birleştirip bir bütünü anlamaya çalışanlar da bizler olacağız. O hâlde o bütünü duymak bizi huzurlu bir insan kılacağı gibi herhalde huzurda olma hâlini de yaşamamıza yardımcı olacaktır.