Sıkılma duygusu bana kalırsa bize hayata başka bir pencereden bakma ve anlamlı şeylerle meşgul olma konusunda özümüzden gelen bir uyarıdır. Daima değişip duran bir yaşamın içerisinde olduğumuza göre bize bir şeyler anlatmak isteyen, bir hissi duyuran bu hayatın kendisidir. Belki özümüzün bizden istediği şey de hayata farklı bir yerden bakıp duyguları, hayatın amacını ve seyrini, var olmanın güzelliğini anlamaya çalışmaktır.
Burada hissettiğimiz duygulara gönül vermenin önemine inanıyorum. Sıkılma duygusunun seyrine kapılıp kendimizi ve vaktimizi heder etmenin bir anlamı yok. Çünkü bu dünyaya duyguları yaşamaya ve tecrübe edinmeye geldik. Nasıl olsa kaçırdığımız her ders ve sınav gibi reddettiğimiz duygular ve tecrübeler de tekrar edecek. O yüzden anlayarak, hissederek ve şükrederek yaşamanın bizden asıl istenenler olduğunu düşünüyorum.
Yorucu bir seyir yerine hayatı anlamaya çalışarak ve yaşadığımız duyguları izleyerek özümüzde derinleşmek daha anlamlı olmaz mı? Hepimiz bir nehir gibi okyanusları arzulayarak geçiyoruz yaşamın içinden. Kimin neye ihtiyacı varsa o, bu hayatı öyle yaşıyor, manzarayı ona göre seyrediyor. Kimileri dümdüz mesafeleri menderesler çizerek ve yolu uzatarak geçip gidiyor buradan. Kimileri ise kayalık ve dimdik mesafeleri dolu taşkın akarak tamamlıyor yolculuğunu.
Demek ki, hayatı zorluklar ve coşkunluk içinde yaşayanlar aslında bir bakıma yolculuğunu da kısaltmış oluyor. Fakat ne de olsa bu hayatta sessiz ve durgun akmayı sevenler de var. Bu yüzden akışı hissetmek ve hislerin farkında olmak çok önemli. Tercihimiz çoktan yapıldı. Biz akışın içindeyiz. Burada artık hayatın ve akışın tadını çıkarmaya bakmak gerekir.
Tıpkı acıktığımızda karnımızın bir şeyler istemesi gibi sıkılınca ruhumuzun bizden bir talebi olduğunu düşünüp anlamak gerekir. Bu talebe anlamsız eylemler, eğlenceler ve sözlerle karşılık vermek yerine insana değer katan meşguliyetlerle cevap vermek özde derin bir huzurun duyulmasını da beraberinde getirecektir.