Yazmak görünmek ve bilinmek isteyen bir şeyin varlığını izhar etmesi gibi beni her gün kendine mecbur ediyor. Yazmak el yordamıyla yürüdüğüm bir yerde tutunduğum bir dal, üstüne bastığım sağlam bir zemin gibidir benim için. Ondan vazgeçmek iradeyle olabilecek bir şey değil.
Yazmaktan yana artık kendimi geriye çekmeyi düşündüğüm zamanlar içimde büyüyen boşluk hissini önleyemiyorum. Yazarak bir güne daha mutlu başlıyorum. Yazınca o gün en huzurlu hâliyle yaşanmış oluyor benim için. Yazmazsam başlıyor içimdeki sıkıntılar. Hüzün kaplıyor kalbimi. Keder delişmen bir şey olup çıkıyor.
Yazmaya karşı duramam. Bana oradan saldıran nice kimse hayatımdan çekip gitti. Biz yine yazmayla başbaşa kaldık. O, benim kendimi anlama tecrübem. İbadet gibi, tefekkür gibi… Yazdığım zamanlar bir mabede girer gibi kendi özüme dönüyorum. Orada beliren anlam, duygu, düşünce yazmak sayesinde daha görünür ve bilinir olmaya başlıyor.
Yazmak derhal bir yolculuğa dönüşüyor bende. Anlamın ve duygunun daha belirgin olduğu bir yolculuk bu. Her intiba, yaşanmışlık, duygudan ve düşünceden yana gelen her nasip beni derhal yazmaya sevk ediyor.
Yazmayı seviyorum. Bunda kendimi buluyorum. Yazarken daha çok kendim oluyorum. Kimsenin okumasına, methine, ilgisine, övgüsüne muhtaç olmadan yazmak varoluşumun gereğini yerine getirmek demektir. Bu yüzden yazmaktan vazgeçmek şeklindeki düşüncelerin gerçekte hiçbir değeri yok benim için. Yazılması gerekenler yazılır ve yazılacaktır elbet. Yazmaya bir gün gerek kalmayana kadar…