Dr. Yasin Şen’le Söyleşi

Dr. Yasin Şen’le Söyleşi
Yayınlama: 30.05.2023
A+
A-

Afyon Haberleri: Merhaba Yasin Hocam. Öncelikle Afyon Haberleri ailesi olarak bizimle yeniden söyleşi yaptığınız için çok teşekkür ederiz.

Yasin Şen: Merhabalar. Rica ederim. Ben teşekkür ederim.

Afyon Haberleri: Birçok kitap yayınladınız. Şimdiye kadar basımı tamamlanmış kaç kitabınız oldu? İlk yayınlanan kitabınız neydi, içeriği hakkında bilgi verebilir misinizi? İlk kitabınızla son kitabınız arasında ne gibi farklar var?

Yasin Şen: Şimdiye kadar kitap olarak basılan çalışmalarımın sayısı otuz civarındadır. Hâli hazırda da basım aşamasında olan bir çalışmamız var. İlk kitabım 2016 senesinde Erdem Yayınları arasında çıkan Sohbet Medeniyeti’dir. Sohbet Medeniyeti, genel olarak Türk sohbet kültürü üzerine yoğunlaşan bir çalışma oldu. Bunun edebiyattaki, tarihteki, kültürdeki yansımalarını incelemeye çalışmıştık burada. Tabii sohbet kültürü deyince ortaya çok geniş bir malzeme dünyası çıkmaktadır. Tarihte bunun bazı kurumları da ortaya çıkmış. Sohbet başlı başına kültürümüzde etkili olmuş bir kavramdır. Biz de elimizden geldiği kadar bunu anlatmaya çalıştık bu kitabımızda.

Son çalışmam, yayına hazırlayan olarak katkıda bulunduğum Gerede Kültüründen Derlemeler adlı 140 sayfalık bir çalışmadır. Bu çalışmayı, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak vazife yaptığım Bolu-Gerede Anadolu Lisesi’ndeki öğrencilerimizde beraber gerçekleştirdik. Bu kitap içerisinde masallar, maniler, hikâyeler, bilmeceler, şiirler, mahalli kelimeler, oyunlar yer aldı. Öğrencilerimizden hem kaynak kişi hem de derleyici olarak süreç içinde yardım aldım. Onların ilgisi sayesinde ortaya böyle bir çalışma çıkmış oldu. Bizler gelen malzemeyi kontrol ettik, sınıflandırdık ve kitap olarak yayına hazırladık.

Şimdilerde basım aşamasında olan bir diğer kitabım ise Dörtdivan Yaylaları adını taşımaktadır. Bu kitabımızın örnek baskıları bize gelmekle beraber henüz matbaaya girmemiştir.

Bu son çalışmalarda da görüleceği üzere teorik çalışmalardan sonra görev yaptığım yerin mahallî değerlerine yönelik kitap yayınlarım artmış görünüyor. Bunlara biraz da yaşadığım yeri tanımak istememden kaynaklanan çalışmalar diye de bakılabilir. Bunları biz bugün çalışmasak zaman içerisinde birçok mahalli değerler gözden kaybolup yitecekti. Bunun önüne geçmek üzere biz de üzerimize düşen vazifeyi yapmaya çalışıyoruz.

Akademik kariyerimi Eski Türk edebiyatı bilim dalında yapmama rağmen Türk Halk edebiyatı sahasında çalışmamı bazı kimseler tuhaf buluyor. Bir kere sizin çalışma konularınızı yaşadığınız ve görev yaptığınız yer belirler. Ben üniversitede bir hoca olsaydım çalışmalarım doğal olarak akademik kariyer yaptığım alana yönelik olacaktı. Fakat durum öyle değil. Ben Anadolu’da öğretmen olarak vazife yapan biri olarak sürekli derlemeler yapıyor ve bunların üzerine incelemeler yazıyorum. Bir kere yanımda yöremde anlatılan masallara, hikayelere, menkıbelere, sorulan bilmecelere kayıtsız kalamazdım. Ben de kalmadım. Kadı ki, ben bunları derslerde çocuklara müfredat dahilinde anlatıyorum. Üstelik milletimizin değerleri de kayıtlara girmiş oluyor. Bu da beni oldukça mutlu ediyor. Bir de işin sonucunda herhangi bir çıkar olmayışı beni cezbediyor ve yaptığım işin samimiyetini ve lezzetini böylece daha derinden duyuyorum.

Afyon Haberleri: Bu kadar kısa sürede bu kadar kitap yayına almışsınız. Yorulmuyor musunuz? Kitap yazarken sizin motivasyonunuzu arttıran şeyler nelerdir?

Yasin Şen: Genelde bir plan ve program dâhilinde yazmıyorum. Zaten bunu da pek beceremiyorum. Şahit olduğum, dinlediğim bir şey hakkında eğer içimde onun yazılması gerektiğine karar vermişsem veya yazmayı düşünmüşsem o yüksek ihtimalle yazılır. Burada benim için önemli olan sahipsiz kültürel değerlerimizdir. Onlarla karşılaştığımda kalemimi kültürümüzün hizmetine sunuyorum adeta. Yani aslında benim programım bir bakıma kültürün programı olmuş oluyor. Kültürel bir değerin kayda geçme vakti gelmişse o bir şekilde kayıtlarda yer alıyor. Bizim görevimiz da sanki buymuş gibi geliyor bana.

Yorulmak meselesine gelince çalışmalarımda herhangi maddî bir amaç gözetmiyorum ve bunların değerini bilmeyen çevrelerden ve kimselerden de mümkün mertebe uzak duruyorum. Motivasyonum gönlümden geliyor. Yaşadığım yeri sevmem ve burayı tanımak istemem en büyük motivasyon kaynağımdır. Bir de gördüğüm şeylere sadece ben şahit olmuşum gibi bir his vardır içerimde. Ben onu yazmazsam o kaybolacakmış gibi gelir bana. İşte burada benim gayretim artar ve çalışmalarım başlar.

Kısacası motivasyonumu artıran şeyler milletime hizmet düşüncesi ve kültürel değerlerin yarınlara taşınması gerektiği hususudur. Biz aslında bu konuda bir görevliyiz. Bu reddedilse bile öyleyiz. Elimizde kalemimiz var. Dinlediğimiz bir masalı, bilmeceyi veya kültürel bir değeri yazıp kayıtlara geçirmezsek işte o zaman biz kendi vicdanımız tarafından mahkûm edilmiş oluruz. Bu hiçbir iddiaya dayanmadan Türk milletinin değerlerini geleceğe bir miras olarak taşımada herkese bazı vazifelerin düştüğünü gösterir. Aslında bir öğretmen, akademisyen, yazar, şair, hoca olarak görev yapan herkesin gittiği yerlerde değerlerimizi sahiplenip bunları kayıt altına alması gerektiğini düşünüyorum. Ancak çoğu zaman insanların böyle yapmadığını biliyorum. Fakat çok kıymetli çalışmalar, derlemeler yapanlar da var. Biz de o büyüklerimiz gibi olmaya çalışıyoruz. Bu bizim milletimize duyduğumuz derin muhabbetin bir tezahürüdür. Biz sevgimizi Türk milletinin değerlerini yaşayarak ve yaşatarak gösteririz. Dolayısıyla işin temelinde muhabbet olduğu için yorulma söz konusu bile değildir. İnsan sevdiği işi yaparken yorulmazmış, derler. Ben de sevdiğim işi yapıyorum. Yorulmadığım gibi hayatımı oldukça dolu yaşadığımı ve milletime böyle hizmet ettiğimi düşünüyorum.

Afyon Haberleri: Kaleme aldığınız eserlerin basım süreci nasıl ilerliyor? Bu süreç sizi maddi yönden yıpratıyor mu?

Yasin Şen: Bir kitabın yayınlanmasında genel olarak fırsat buldukça çevremden destek alıyorum. Özellikle belediyeler, kaymakamlıklar bu konuda çoğu zaman desteklerini esirgemiyor. Fakat bu da bir yere kadar mümkün oluyor. Her zaman bu işler kolay olmuyor. Dörtdivan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de Dörtdivan’ın kültürel şahsiyetlerini her yıl konu ediniyor ve biz de o şahsiyetin hayatını ve eserlerini -eğer öncesinde bir hazırlığımız varsa- yazmaya çalışıyoruz. Yani kültür konusunda en büyük destekçimiz yine devlet kurumlarımızdır. Bu desteğin ve kültür yayınlarının artması tabii ki dileğimizdir.

Kitap basım süreci için söyleyecek olursam geçen yıl kendi imkanlarımla bazı çalışmalarımı yayınladım. Bu yıl bunu yapmadım. Daha çok yaşadığım ve çalıştığım yeri konu alan çalışmalar, araştırmalar yaptım. Bunlarda Bolu’daki yöneticilerin ve eğitim camiasının desteklerini gördüm. Yani sonuç olarak kitap basım sürecinde özellikle yaşadığım yerin kültürel yönlerini ve şahsiyetlerini ele alan çalışmalarda bana pek bir külfet bindiğini söyleyemem. Bunun yanında araştırmaları elbette kendi imkanlarımla yapıyorum. Bunu da daha çok bir gezi gibi düşünebilirsiniz. Fakat her türden yolculuğu, geziyi değerlendirme yoluna gidiyorum. İşin külfeti olursa bu yönde oluyor. Fakat geçen yıl Dörtdivan Yaylaları üzerinde araştırma yaparken bizi Dörtdivan Kaymakamlığı desteklemişti. Kaymakamlığın imkanları ile onlarca yayla gezmiş, derlemeler yapmış ve fotoğraflar çekmiştik. Zaman zaman böyle imkanlar da çıkıyor karşımıza.

Afyon Haberleri: Kitap yazmak için belirli bir mekâna ve zamana ihtiyaç duyuyor musunuz? Yazar için mekânın ve zamanın önemi var mıdır? Siz hangi zaman diliminde yazmayı tercih ediyorsunuz?

Yasin Şen: Benim için yazmayı istemek yeterlidir. Herhangi bir mekân veya zaman aramam. Elbette sessizlik ve yalnızlık bir yazar için en başta aranan şeylerdendir. Bunları bir kenara koyarsak her durumda yazabiliyorum. Genelde telefonuma aldığım notları genişletip daha sonra bunları bir yazı haline getiriyorum. Denemelerimi ve şiirlerimi çoğu zaman telefonun notlar kısmına yazıyorum. Bu yüzden yazmak için bir mekân veya zaman aradığım pek de söylenemez. Fakat ille de bir zaman dilimini ifade edeceksem özellikle sabahın erken vakitlerinin benim için çok verimli olduğunu ifade edebilirim. Zaman zaman erken kalkıp iki, üç saat kadar çalışıyorum. Bu vakitler bana çok verimli geliyor.

Afyon Haberleri: İçeriklerinizde nasıl bir dil kullanıyorsunuz? Sanat için sanat anlayışıyla mı yazıyorsunuz, toplum için sanat anlayışıyla mı yazıyorsunuz?

Yasin Şen: Yazarken amacım yazdığım şeyi önce kendim anladıktan sonra onu net bir şekilde anlatabilmektir. Edebiyat tarihlerinde çok önemli intibaı uyandırılıp sürekli anlatılan bu mevzular aklıma bile gelmiyor diyebilirim. Sanat yeri gelir sanat için olur, yeri gelir toplum için olur. Fakat sanat bence önce insan için icra edilir. Yazanın kendi içinde derinleşmesidir asıl maksat. Yazarın yazdığı onun iç dünyasını zenginleştirmiyor ve onu iç âleminde derinleştirmiyorsa bunların başkalarına pek yararı olacağını sanmıyorum. Artık insanlar ve insanlık farklı bir sürece evrildi. Maddi amaçlar için yazılan şeyler karın doyursa bile gönül doyurmuyor. İnsanlar bunu çok iyi anlıyor. Dolayısıyla yazılanların öncelikle insanın gönlüne iyi gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Afyon Haberleri: Kaleme aldığınız eserlerinizde hangi konuları işliyorsunuz?

Yasin Şen: Son zamanlarda deneme, şiir ve inceleme yazıları üzerinde yoğunlaştım diyebilirim. Bunlardaki konu çeşitliliği “Şu konuda yazıyorum.” dememe engel teşkil ediyor. Herhangi bir konu sınırlaması koymuyorum önüme. Beni etkileyen, yazmayı istediğim veya yazılmasını gerektiğini düşündüğüm hemen her şey bir yazı konusu olabilir benim için. Fakat yazdıklarımın muhtevasını belirleyen benim kendimi anlama gayretimdir. Burada ifade etmem gerekirse çevreyi tanıma talebimin ve dolayısıyla kültürel çalışmalar yapmak istememin temelinde de kendimi tanımayı istemem yatar. Nasıl yani, diyecek olursanız şöyle izah edeyim: Siz kendinizi tanımayı istedikçe bu dışarıda gördüğünüz şeylerde de derinleşme gereğini ve ihtiyacını doğurur sizde. Sizi meydana getiren bir iç dünya olduğu gibi bir de dışınızda sizi besleyen şeyler, şartlar, durumlar vardır. Bu maddi ve manevi olarak böyledir. Dolayısıyla iç ve dış birbirini takip eder. Siz içinizde derinleştikçe dışınızda da derinleşmeye başlarsınız. Bazı şeyler dikkatinizi çekmeye başlar. En temelde basit diye bir şeyin olmadığını anlarsınız bu hayatta. Dolayısıyla yazmak beni etkileyen şeyler üzerinde düşünmem demektir. Bu yüzden herhangi bir konu ve alan sınırlaması olmadan yazmayı seviyorum.

Afyon Haberleri: Kitaplarınızı maddi kazanç sağlamak amacıyla mı yazıyorsunuz? Sipariş üzerine kitap yazar mısınız? Edebiyatımızda sipariş üzerine yazılan kitaplar hakkında neler düşünüyorsunuz? Bunun örneklerini verebilir misiniz?

Yasin Şen: Hayır, kitaplarımı maddi bir kazanç için yazmıyorum. Maddi kazanç şöyle dursun, bunların bana akademik olarak gelecekte herhangi bir getirisinin olacağını da zannetmiyorum. Birisinin yaz demesiyle de açıkçası genel olarak herhangi bir dosya çalışamıyorum. Benim çalıştığım konular üzerinde bir talep olursa o kitabı yazıp bitirmeye çalışırım. Zaten bunlarda da herhangi bir maddi kazanç söz konusu değildir. Yayınlanan ilk iki kitabım haricinde kitaplarımın hiçbirinden maddi olarak bir kazancım olmadı. Bazılarını da kendi imkanlarımla bastırıp dağıttım. Maddi kazanç beklentisi ve kitlelerin beğenisi üzerinden yazılan kitapların ben bir geleceğinin olduğunu pek düşünmüyorum. Şu anda piyasa kitaplarının çoğu insanı fikir, idrak ve duygu olarak aşağıya çekiyor. İnsan manevi olarak da yükselmek isteyen bir canlıdır. Onun iç dünyasını zenginleştiremeyen, sevgiyi çoğaltmak yerine korkuyu ve karmaşayı besleyen kitapların bir değeri ve geleceği yoktur. Şahsi kanaatim de bunların Türk insanını manipüle etmek üzere bir proje olduğu yönünde. Zaten hakikat buysa vaziyetleri er veya geç ortaya çıkar.

Afyon Haberleri: Kitap yazmayı tamamladığınızda bir editörün kontrolünden geçiyor mu, yoksa kendi kitabınızın editörlüğünü kendiniz mi yapıyorsunuz?

Yasin Şen: İlk kitaplarımda yayınevlerinin editörleri kitaplarımı inceliyor ve bunlar üzerinde gerekli çalışmalar yapılıyordu. Fakat artık yayınevleri istedikleri gibi kitap basamıyorlar. Kendilerine para kazandırmayacak kitaplara ve meşhur olmayan yazarlara pek yönelmiyorlar. Kitabın değeri her ne olursa olsun şu an çoğu yayınevi doğru düzgün kitap da basmıyor veya süreç daha da zorlaştı, diyebilirim. Yayınevleri için ülkemizde şu an tek genel geçer kriter kitabın satılıp satılmayacağı oldu. Bu da kültürel olarak tam bir karmaşa demektir. Yeni yazarların, şairlerin yetişmesi ve en önemlisi de kalitenin tesis edilmesi için bundan kurtulmak gerekir fakat gelin görün ki, yayıncılık bu konuda teslim bayrağını çekmiş durumda. Artık basılı kitap döneminden yavaş yavaş uzaklaştığımızı da düşünüyorum. Bu en azından okuyan kitle için böyle. Geçmişe nazaran daha fazla kitap basıldığının söylenmesi bile gidişatı pek değiştirmiyor. Bu sürecin nasıl sonuçlanacağını hep beraber göreceğiz.

Ben bu hâli görünce artık yayınevleriyle iletişimi bıraktım büyük ölçüde. Herhangi bir kitabım için kendilerine müracaat etmeyi istemiyorum bile. Çünkü süreci çok sancılı bir hâle getiriyorlar ve motivasyona fazlasıyla zarar veriyorlar. Burada ekonomik güçlüklerden, kitapların satılmadığından, yayıncıların zor durumda olduğundan söz edilebilir. Buna hak veririm. Fakat kitabın basılması için tek kriter olarak onun satılmasını ve yazarın şöhretini baz aldığınızda bir kaliteden söz edemezsiniz. Nitekim bu anlamda kültürümüz çok zor bir dönemden geçiyor ve edebî çalışmalar, akademik yayınlar bazı çevreler haricinde hemen hiçbir değer görmüyor, diyebilirim. Dolayısıyla bunların basımı da hayli güçleşiyor. Biz bunlara takılıp kalacak değiliz. Benim için bir kitabın basılmasına şahsen karar vermiş olmam yeterlidir. Fakat süreç böyle olunca nerede kaldı kitabın bir editörün kontrolünden geçmesi! Bu şu an bizim için pek de mümkün değil. Dolayısıyla kitaplarımın editörlüğünü de kendim yapıyorum. Dosyayı gönderdiğim andan basımına kadar titiz bir süreç yürütmeye çalışıyorum. Kitabımı birkaç defa okuyor ve basım öncesi iyi bir kontrolden geçiriyorum. Bunları kendim yapıyorum. Etrafımdan herhangi bir yardım ve destek alamıyorum. Bir sponsor bulduğumda kitabın basım sürecini de hızlandırmış oluyorum. Kitap çıktıktan sonra onu okuyup eleştiride bulunanlar bile azdan az oluyor. Hatta hemen hiç olmuyor da diyebilirim. Ülkemizde kitap okunmuyor veya kültür çalışmaları ile edebî kalitesi yüksek eserler ilgi görmüyor. Okunanları görüyorsunuz. Bunların ne yazık ki önemli bir kısmı insana hiçbir şey veremez. Beraberinde de çok şey alıp götürür. Türk insanının acilen kendi değerlerini yaşatan ve yansıtan kaynaklara, kitaplara yönelmesi ve bunların TV’ye, sosyal medyaya çeşitli vesilelerle yansıtılması gerekir.

Afyon Haberleri: Yazdıklarınız arasında sizin için ayrı bir öneme sahip olan bir kitabınız var mı?

Yasin Şen: Bütün kitaplarımı büyük bir özveriyle ve sevgiyle hazırlamaya çalışıyorum. Motivasyonuma zarar verici muamelelere ve kırıcı sözlere muhatap olsam bile (ne yazık ki özellikle üniversite tahsil etmiş kesimde böyle bir garabet yaşanıyor) o muamele ve sözleri sahiplerine iade ediyor ve işime bakıyorum. Bu açıdan benim için her kitabım ayrı ayrı değerlidir ve onlar önemli amaçlar için kaleme alınmışlardır. Fakat bu soruya bir cevap vermem gerekiyorsa bana özellikle deneme kitaplarım daha sıcak geliyor. Hepsini de kendi imkanlarımla bastırdığım üç deneme kitabım var: Serhat Düşünceleri, Karşı Yatan Kara Dağ ve Derin Mavi.

Deneme türüne ayrı bir ilgim var. Bu yüzden denemeler yazmaya devam ediyorum. Hâli hazırda Akşam ve Hüzün, Görünmeyen Dağın Ardı, Bizim Köyde Yaşamak, Yol Düşünceleri, Yürümeye Dâir, Bolu’yu Yaşamak adlarını taşıyan basıma hazır veya yayına hazırlamaya devam ettiğim deneme dosyalarım var. Bunları ilerleyen zamanlarda imkân bulursam yayınlamayı istiyorum. Bu konuda yayın evlerinden pek bir şey çıkacağını sanmam. Fakat bu dosyalar benim için oldukça önemli. Çünkü onlara kendi içimdeki derinliği yansıtmaya çalışıyorum. Aslında denemelerim benim bu hayatta yaşamaktan ve hayatı anlamaktan yana nasibimdir, diyebilirim. Bu yüzden benim için denemelerim ve deneme türündeki kitaplarım ayrı bir güzelliğe sahiptir. Bunlara şiir kitaplarımı da ilave edebilirim. Denemelerde ve şiirlerde siz asıl varlığınızı yansıtırsınız. Bu açıdan deneme ve şiir türünde insanın hatıraları, geçmiş duyguları da kayıtlıdır.

Afyon Haberleri: Hangi yazarlardan ilham alıyorsunuz? Bazı kendini yazar zannedenler “Ben özgünlüğümü kaybetmemek için hiçbir yazarı okumadım, okumam da…” diyor. Sizce bu ne kadar doğru bir yaklaşım. Özgün bir yazar olmak, diğer yazarların oluşturduğu eserleri okumaktan geçmez mi?

Yasin Şen: Benim kendisini örnek ve hayatından, eserlerinden ilham aldığım kimseler edebî ve tarihî şahsiyetlerimizdir. Her Türk büyüğü bizim için bir ilham kaynağı olabilir. Osmanlı Edebiyatındaki şairler, müellifler; yakın zamanlarda yaşayan yazarlar aslında tecrübeyi bir yere taşıdılar. Bunları okuyunca Türkçenin derinliğini ve büyüklüğünü duyuyorum. Buradan almam gerekenler var, onları alıyorum sonra da bana düşen her neyse onu yapmaya çalışıyorum. Benim yazılarını, kitaplarını okumaktan çok keyif aldığım yazarlar oldu. Bunlardan bazılarının isimlerini vereyim: Samiha Ayverdi, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Nihal Atsız, Yahya Kemal, İbnülemin Mahmud Kemal, Mehmet Âkif, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Peyami Safa… Bu isimler yakın dönemden. Daha önceki dönemlerden Ahmed Yesevî, Kaşgarlı Mahmud, Mevlânâ, Yunus Emre, Fuzûlî, Şeyh Gâlib eserleriyle beni daima beslediler. Günümüz yazarlarından Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Tatcı, Mustafa Kutlu takip etmeye çalıştığım yazarlardan.

Sözüm ona özgünlüğünü kaybetmek istemeyip de başka yazarları okumayanlar yanılgı içindeler. Bu ham bir hayal ve yanlış bir düşünce. Buradan hiçbir şey çıkmaz. Bunlar kendi hayal âlemlerinde Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışan maceraperest sınıfında değerlendirilebilirler. Fakat ilk fırtınada gidicidirler. Siz eğer yazmaya niyet etmişseniz lisanı, dili bir usta olarak görürsünüz. Böyle görünce o sizi yetiştirmeye başlar. Size bir derinlik hissi yaşatır. Söylenenler üzerinden söylenmeyenleri ifade etmeye çalışırsınız. Tecelli sonsuz. Hayat daima değişir durur. Her zaman yeni bir şeyler söylemek mümkün. Fakat bunun için önce bir tecrübe içinden geçersiniz. Önceki yazarları okursunuz. Onlar gibi yazmaya ve sonra kendi üslubunuzu kurmaya başlarsınız. Buna eskiler “meşk” demişler. Aşk olmadan meşk olmuyor tabii. İnsanın mensup olduğu millete muhabbeti derin değilse ve yazmaya da ilgisi yüzeysel ise işte böyle ham hayaller içinde yüzmesi normal oluyor.

Afyon Haberleri: Kitaplarınızı yazarken gerçek hayatta yaşadığınız olaylardan esinleniyor musunuz?

Yasin Şen: Ne yazarsanız yazın hayatın kendisi yazdıklarınızın kaynağını teşkil eder. İçeride ve dışarıda gördüğünüz, yaşadığınız, hissettiğiniz şeyler yazıya dönüşmesi gerekiyorsa dönüşürler. Burada önemli olan sizin bir şeyi yazmada kendi kendinize verdiğiniz telkindir. Elbette olaylar da doğal olarak sizin yazmanızı etkiler veya besler. Çünkü olaydan daha önemli olan yaşadıklarınızın sizin hayatınızdaki etkileridir. Dolayısıyla siz hayatın sizde meydana getirdiği derinlik içinde bir konuyu yazarsınız. Değerli olan da budur. Sizin bakış açınız… Bu çok önemlidir. Fakat bundan önce başkalarının olaya nasıl baktığını, o konu hakkında ne yazdığını bilmede çok büyük faydalar vardır. Eğer siz bunları bilip de orijinal şeyler söylemek istiyorsanız bu da yazdığınız alanın gelişimine bir katkı olarak kabul edilir. Bir sonra gelenler sizin yazdıklarınız üzerinde başka yeni şeyler söyleyeceklerdir. Olması gereken budur. Bu açıdan Fuat Köprülü’nün “İlmi nesiller tamamlar.” sözü çok kıymetlidir.

Sözün kısası yazar yazdıklarında yaşadığı şeylerden, olaylardan etkilenir. Ben de etkileniyorum. Fakat önce yaşadıklarımın bana anlatmak istediği şeye odaklanıyorum ve bunun üzerinde düşünüyorum. Almam gereken bir ders var mı, diye tefekkür ediyorum. Eğer anladığım şey başkalarının da işine yarayacaksa onu yazmaya çalışıyorum.

Afyon Haberleri: İçerik bulmakta zorlanıyor musunuz?

Yasin Şen: Benim için yazmak asla başlı başına bir amaç değildir. Durum böyle olduğu için yazı konusu da aramam. Fakat her zaman yazacak bir konum vardır. Konu aramam ama yazılacak konular beni arar, bulur. Bu benim kültüre duyduğum derin sevginin eseridir. Adeta konular “Beni de yaz!” der gibi karşıma çıkarlar. Bence bir yazarın çalıştığı alanda konu araması sevgi ve motivasyon eksikliğinden kaynaklanan bir durumdur. Bu üniversite hocalarının veya öğrencilerinin tez konusu aramasına benzer. Bu işin memuriyet boyutudur. Akademi, üniversite sizin bir alanı ne kadar sevdiğinizle ilgilenmez. İşin prosedüre uygun olup olmadığıyla ilgilenir. Bu da giderek yaptığı işin, çalıştığı alanın sevgisinden, aşkından uzaklaşan akademik çevreleri meydana getirdi. Yazdıklarından para kazananlarda da aynı durum yaşanır. Kim bilir, belki ben de yazdıklarımdan para kazansam veya bir çıkar elde etsem konu bulmada zorlanacağım. Fakat böyle bir meselem yok. Hatta yazma hususunda konu sıkıntısı çekenlere hayli şaşırdığımı söylemek isterim. Dediğim gibi içten gelen bir motivasyonla, bir çıkar gözetmeksizin yazmaya çalışıyorum. Bu sevgi olmasa zaten bu kadar üretken olamazdım. Çok şükür. Çalıştığım, meslek olarak da icra ettiğim bir alanda muhabbetle eser vermeye devam ediyorum ve inşallah da devam edeceğim.

Afyon Haberleri: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Yasin Şen: Rica ederim. Ben teşekkür ederim.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.