Gerede’ye geldiğim zaman şehir hakkında çok bilgim yoktu. Sadece Bolu’nun güzel, tatlı, yeşil bir ilçesi olduğu düşünmüştüm. Geredeli Hacı Halil Efendi var Aşağı Tekke’de medfun. Orada türbesi var. Bu zat-ı muhterem 19. yüzyılda yaşamış bir evliya. Onun hakkında biraz bilgim vardı. Aslında Gerede benim için Geredeli Hacı Halil Efendi demek oluyor yani. Gerede’ye geldikten sonra tabii Gerede’yle ilgili düşüncelerim zenginleşti, derinleşti diyebilirim.
Bir kere Gerede’nin, genel olarak da Bolu’nun kültürünü, edebiyatını ve burada yetişen kimseleri çok derinden inceleme şansım oldu. Özelikle Bolu civarında yetişen edebiyatçılar, mutasavvıflar, evliyalar benim ilgi alanıma girmeye başladı. Ben bunların mezarlarını, türbelerini ziyaret ettim, derlemeler yaptım, öğrencilerime ödevler verdim, bulduğum malzemeleri yazılar, makaleler ve kitaplar halinde neşrettim, yayınladım. Bunlardan aldığım ilhamla şiirler, denemeler yazdım. Netice itibariyle aslında Bolu’da yaşarken bir anlamda Bolu ve Gerede bende yaşamaya başladı, diyebilirim.
Öncelikle şunu belirteyim: Ben yaşadığım yerin insanlarını asla sorgulamamaya çalışıyorum. “Sorgulamam” demek biraz iddialıdır. Ama insanları yargılamaya çalışmadan, onları olduğu gibi kabul ederek, coğrafyanın, kültürün, birer ferdi, mensubu olduğunu düşünerek o insanlara yaklaştım çoğu zaman. Dolayısıyla ben Gerede insanına da tıpkı görev yaptığım diğer yerlerde olduğu gibi samimi, içten yaklaşmaya çalıştım. Bunun da karşılığını insanlarda samimiyet ve muhabbet ile gördüm. Gerede insanını ben sevdim. Gerede’de muhabbet ortamını buldum, diyebilirim. Yani bu durum muhabbetin, sevginin aktif olmasından kaynaklanıyor. Severseniz sevilirsiniz. Dolayısıyla ben Gerede’yi sevince Gerede de beni sevmiş gibi bir şey oldu.
Gerede çok eski bir memleket, eski bir şehir. Sadece Türklerin burada yaşadığı zaman dilimi bile yaklaşık bin yıllık bir süre. Ondan önce Roma dönemi var. Tabii Bitinya dönemi var. Buralarda çok kadim yerleşim yerleri var. Zaten Gerede’nin yaylaları ve köyleri şehir harabelerinin ya üzerine ya da yakınlarına kurulmuş. Bu durum Anadolu’daki diğer yerleşim yerlerinin de genel bir özelliğidir. Buralarda çok kadim yerleşim yerlerinin olması şehirde ve onun köylerinde belirli bir tecrübenin, bir havanın meydana gelmesine yardımcı olmuş. Her yerde tarih var. Mesela bir yaylaya gittiğiniz, bir dağa çıktığınız zaman orada bir mezarlıkla, harabeyle karşılaşabilirsiniz. Bu da şehrin çok zengin bir geçmişi olduğunu gösteriyor. Ama bu tarih üzerine yeterli, detaylı bilimsel araştırmalar yapılmamış. Tarihi eserlerin önemli bir kısmı kaybolmuş. Şehrin tarihi dokusunun ve kültürünün ortaya konabilmesi için Roma, Selçuklu, Osmanlı tarihlerinin uzmanlarına ihtiyaç var. Bunların detaylı bir şekilde incelemesiyle bu memleketin tarihi açığa çıkar, diye düşünüyorum.
Gerede’nin kültürü aslında bir şehir kültürüdür, diyebilirim. Özellikle Gerede merkezi için… Tarih boyunca bu kültür meydana gelmiş. Gerede, Bolu’ya nispeten uzak. Bununla beraber ticaret yolları üzerinde bulunması zaman içinde şehir kültürünü geliştirmiş. Gerede’nin yemek kültürü, sözlü kültürü, köylerinde ortaya çıkan kendine has, orijinal bir kültürü var. Bir kere çok zengin bir sözlü kültürü olduğunu söyleyebilirim Gerede’nin. Bunun da sebebi ve kaynağı insan ilişkileridir. Gerede soğuk bir iklime sahip. Soğuk yerlerde insanlar bir araya gelmek, muhabbet ortamı kurmak için vesileler arar. Buna biz sohbet kültürü deriz. Gerede’de Ferfene diye bir gelenek var. Ferfene 300-350 yıllık bir geçmişe sahiptir. İnsanların bir araya gelmesi ve eğlenmesi için ortaya çıkan bir sohbet kültürüdür.
Ferfene kültürünün hâkim olduğu yerlerde bir kere sözlü edebiyat ürünleri çok zengindir. Şiirler, maniler, bilmeceler bununla beraber başka oyunlar, köy seyirlik oyunu tarzındaki oyunlarla Ferfene çok zengin bir içeriğe sahiptir. Bununla beraber Gerede’nin şairi çok fazladır. Bu şehrin kültüründen, havasından, suyundan kaynaklı bir durum. Dolayısıyla Gerede şiiri, sözlü kültürü, geleneksel sohbet kültürü olan Ferfenesi, yemek kültürü, halk inanışları itibariyle oldukça zengin ve çeşitlilik gösteren, derinlemesine incelenmesi gereken bir memlekettir, diye düşünüyorum.
Gerede’de ilk olarak ifade edebileceğim yerlerin başında Esentepe var. Esentepe daha önce Ramazan Dede olarak biliniyordu. Bununla beraber Gerede’de mekân duygusunu hissettiğim yerler özellikle türbeler ve camilerdir. Mesela Şeyh Hüseyin Efendi Camii, Şeyh Hüseyin Efendi’nin metfun bulunduğu camidir. Aşağı Tekke Camii Hacı Halil Efendi’nin türbesinin bulunduğu camidir. Yukarı Tekke de Abdullah Efendi’nin türbesinin bulunduğu cami. Buralarda mekân duygusunu hissediyorsunuz. Çünkü burada tarih var, bir birikim var. Bir yerde mekân duygusunun anlayabilmenin, hissetmenin en kestirme yollarından bir tanesi oranın tarihine aşina olmaktır, kültürünü bilmek ve sevmektir. Sizin sevmediğiniz bir yerde, mekân duygusu sizi sıkıştırır. Bir yeri sevdikçe mekân duygusu derinleşir. O yüzden Gerede’de sevdikçe mekân duygusunu hissediyorsunuz.
Ben Gerede şehir merkezini de çok seviyorum. Gerede şehir merkezinde gezdiğim zaman içimde bir ferahlık duyduğumu söyleyebilirim. Bunun sebepleri her tarafın ormanlarla, yeşillikle kaplı olması, havasının çok temiz olması, soğuk iklimine rağmen Gerede’nin tabiatının güzelliği ve burada derin bir maneviyatın yaşanmış olmasıdır. Gerede evliyalarıyla meşhur, ünlü bir yer. Gerede aynı zamanda tarihte pek çok âlim yetiştirmiş hâlâ da yetiştirmeye devam ediyor. Çok kıymetli şairler yetiştirmiş. İster hissedin ister hissetmeyin buranın önemli bir tarihi ve kültürü var. Dolayısıyla ben Gerede’ye geldiğim zaman kültürüne aşina olmam ve şehri sevmem sayesinde burada olmaktan huzur buluyorum.
Ben Gerede’nin geleneği, kültürü devam ettirerek, şehir kültürünü, tarihini, geçmişten gelen sözlü birikimini, tarihi eserlerini koruyarak değişmesini arzu ediyorum. Değişim kaçınılmazdır. Değişim kaçınılmaz olduğuna göre biz değişimi hayatımızın merkezine konumlandıracağız. Gerede de değişecek ama Gerede’nin kültüre bağlı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Gerede bütün değişimlere rağmen geleneksel dokunun hâlâ belli ölçülerde hissedildiği bir şehirdir. Bu gelenekselliği muhafaza ederse mesela bir ilim, bir tasavvuf, bir edebiyat kültürü olduğunu unutmazsa Gerede’nin değişimi ona çok faydalı olacaktır. Bu mirasını geleceğe taşıyacaktır. Bu yönde gelişmesini, değişmesini tabii ki temenni ederim. Şehirlerimiz gelişmeye, değişmeye açık olmalı ancak bu değişim insanın ihtiyacına göre konumlanmalıdır. Yapılar, binalar, şehirlerimiz gelenekten kopmadan, değerlerimizi unutmadan, şehrin içinde yaşarken bizi o şehre ait hissettirecek şekilde olmalıdır. Böyle olursa şehirlerimizin değişmesini tabii ki isterim. Bunu Gerede için de dilerim.
Gerede tarihte en çok şair yetiştirmiş memleketlerden bir tanesi. Burada şiir ortamı var, şiir havası var. Bu ne demek oluyor diyecek olursanız şöyle ifade edeyim: Bir kere şiirin ana kaynağı ilhamdır. İlhamı duyduğunuz zaman her şey şiir yazabilirsiniz. Gerede’ye geldiğim vakit hissettiğim şey kesinlikle bu ilham oluyor. Bunun tabii ki manevi sebepleri var. Dediğimiz gibi din, tasavvuf, Gerede’nin güzellikleri, ormanları, Gerede’nin geçmiş kültürü bunlar şiiri birer ilham kaynağı olarak besliyor. Bir yerde tasavvufi bir ortam varsa camiler, türbeler varsa, evliyalar yaşamışsa orda bir şiir geleneği ve şairler ortaya çıkıyor. Çünkü insan manevi duygularını, enerjisini ifade ederken bunun ahenkli olmasını ister. Şiir bu ifade edişin ahenk hâlidir. Bu anlamda bizim kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim edebiyat mucizesidir. Bu da Müslümanların hayatına, edebiyatın, ahengin, sözlü ifade gücünün yerleşmesini temin etmiştir. Gerede’de ilim geleneği, tasavvuf geleneği bulunması sayesinde şehir pek çok şair yetiştirmiş. Mesela Âşık Dertli, Geredeli Figani, Geredeli Hacı Emin Efendi, Mustafa Rumi Efendi ve bu isimlerin etrafında meydana gelen pek çok şair Gerede’nin aslında önemli bir şiir geleneği olduğunu bize ispatlıyor.
9- Gerede hakkında şiir yazmak isteseniz bu nasıl bir şiir olurdu?
Gerede hakkında birkaç şiir yazdım. Yani Gerede’ye yazdığım şiirlerde onun havasını, önemli isimlerini, âlimlerini kesinlikle ele almaya çalıştım. Onları anlatırsınız. Gerede’nin havasını, suyunu, doğal güzelliklerini şâirâne bir şekilde tarif edersiniz. Yani bir şehrin göze çarpan, hissettiğiniz her türlü güzelliğini ve bunlar hakkında bildiklerinizi yazarsınız. Selçuklu, Osmanlı dönemleri ve daha öncesinde Roma döneminden kalan izleri yazarsınız. Şiirle ilginiz varsa yolda gördüğünüz bir ağaç bile size ilham verebilir. Eğer ilhama açıksanız yazmak istediğiniz şiire bir kuş bile ilham verir. Ama sizin o ilhama açık olmanız lazım, kendinizi engellememeniz lazım. Duygulara, mesela mekânın verdiği hislere açık olmanız lazım. Bunları kafanıza, gönlünüze sindirirseniz mekân duygusu size ilhamla gelmeye başlar, sevgiyle gelmeye başlar. Mesela orada geçmişte bir tecrübe yaşanmıştır, bu size akseder. Gerede için söyleyecek olursak camilerindeki ibadet hâli, türbelerindeki ziyaretler, zikirler, sohbet meclislerinde okunan şiirler, ilahiler adeta hayal dünyanızda canlanır ve bunları gönlünüz bir şekilde hisseder. Ama gönlünüzü bunlara açmanız lazım. Gönlünüz mekâna sevgiyle açılırsa türlü güzellikleri önce hissetmeye, sonra da bunları izlemeye başlarsınız. Bu taleple, sevgiyle ve sizin yaşadığınız yere yönelik bakış açınızla ilgili bir şeydir.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.